9 Mayıs 2012 Çarşamba

1

''Para tatlı dildir. Yılan gibi adamı, her delikten çıkarır.''     Furkan Madil

Türk filmlerinde ezan sesinin olmayışını dile getiren bir adamın,  internet aleminde arkasından konuşulanları okuduktan sonra aklımda oluştu bu söz.  (Şimdi bunu gidip bizimkilere söylesem '' Sen hayal aleminde yaşıyorsun'' derler.)   

Kynodontas

( Köpek dişi: Kapalı Devre bir evde yetiştirilen çocuklara öğretilen: çocukların evden ayrılabilmesi için köpek dişlerinin düşmesi gerekmektedir.

Bu film hakkında çeşitli yorumlar için meydan tartışmalarına bakabilirsiniz. (  http://www.eksisozluk.com/ ) 

İşin ilginç kısmı: zombi- bahçedeki küçük sarı çiçekler, telefon-tuzluk, klavye-kuku, kuku-lamba eşleştirmeleri.
Çocuklarının merakını gidermek için ailenin kullandığı bu açıklamaların göndermeleri de filmin kendisi kadar merak uyandırıcı.

-zombi-bahçedeki küçük sarı çiçekler: Alt söylemde çiçek; kadındır, doğadır. 
-telefon-tuzluk:  Buradaki söylem gerekli olduğu zamanlarda kullanılmasıdır.
-klavye-kuku: Günümüzdeki ilişkilerin merkezinde yatan dijital ortamın anahtarı.
-kuku-lamba: bir kere patladı mı yenisi ile değiştirmelisin, sürekli açık bıraksan olmaz: ) Bütün ateş böcekleri toplanır. 

Şiirin serüveni


         Şiir, kelime kökeni olarak Arapça “şir” kelimesinden gelir ve Arapça’da “Şir” kelimesi -fiil olarak Şara, “bilmek”, “anlamak”, “algılamak” olarak çevrilir. Bu bağlamda aslında tüm “bilgi/enformasyon” şiirdir. Şair, diğerlerinin bilmediği görmediği bir bilgiyi görür, anlar ve bunu anlatır, açığa çıkartır. “Fikr” kelimesi Arapça’da aklı (ratio) değil, gönlü, ruhu ilgilendiren bir anlama sahiptir. “Akl” ise, kendini arzularının ve ihtiraslarının manevralarından korunmak demektir.
Bu bağlamda, “şiir” kelimesinin kökünde “bilme”, bu işin öznesi bağlamındaki “şair” de ise bildiklerini bildirme görevi vardır. O halde bilgi nedir? Şairin bildiği nedir ve bu bilgiyi, bilmeyenlere aktarırken nasıl bir yol izleyecektir? Bu soruların cevapları sonucunda; süreçler, şairin sanatını oluşturacaktır. 
          Şiir'in ortaya çıkışı, insanın sesini bulması ve özellikle konuşarak iletişim kurmasını sağlayan bir dil geliştirmesi ile yaşıttır. İnsan günlük konuşma dilinin yanı sıra özellikle değiştirebileceği ya da yansıtabileceğini düşündüğü doğayı etkilemek için bir büyü dili oluşturmuştu. Bu dilin ritmik özellikleri şiir dilinin öncülü olarak algılanabilir.Nitekim Platon şiiri tanımlarken ''büyülü söz'' ifadesini kullanmıştır. 
           Çağlar boyunca türküler şiirsel metinler olarak sözlü yazın örnekleri olarak yaşamışlardır. Her kültürün günlük dil kadar sık kullandığı türkülerin sosyolojik boyutu, yazınsal boyutundan daha önde görülmüştür. İşlerini yaparken türkü söyleyen insanlar bireysel ya da grupsal gereksinimlerinden dolayı farklı türlerde şiir geliştirmişlerdir. Bu gereksinim sonucu ortaya çıkan türler Yunan kültürü etkisi altında gelişmiştir. bu bağlamda ilk gelişen türler lirik, epik ve dramatik şiirdir. Bunların dışında pastoral, didaktik ve satirik diye adlandırılan türler de şiirde iç farklılaşmanın diğer örnekleridir. Topluma ortak bir duyarlık ve bazen vicdan oluşturmak, insan-doğa ilişkisini düzene koymak, sıradan insanın gözlemleyebildiği halde ifade edemediği olayları ve olguları güzel ve farklı bir dil kullanarak gündeme getirmek ve böylece toplumun sözü olmak gibi işlevleri vardır şiirin. Şiir'in işlevi yazıldığı ya da söylendiği döneme bağlı olarak farklılık göstermiştir. Topluma kazandırılmak istenen değerlerin sözcülüğünü yapmış, yenilikleri tanıtmaya çalışmış, demokrasi ve özgürlük kavramlarının kalıcı olmasında kuşkusuz önemli pay sahibi olmuştur.