25 Ağustos 2010 Çarşamba

Platon



M.Ö. 427-347 yılları arasında yaşamış olan ve düşünce tarihinin tanıdığı ilk ve en büyük sistemin kurucusu olan ünlü Yunan filozofudur.
Temeller: Sisteminde Sofistlerin Yunan toplumu üzerindeki olumsuz etkileriyle savaşmaya çalismis olan Platon işe öncelikle bilgi konusuyla başlamış ve mutlak ve kesin bir bilginin var olduğu konusunda tümüyle dogmatist bir tavır sergilemiştir.
Ona göre değişen hiçbir şekilde bilinemeyeceği için insan zihninden bağımsız olan değişmez bir varlık olmalıdır.
Mutlak ve kesin bir bilgiye erişmek ve bu bilgiyi başkalarına aktarmak durumundaysak eğer Platon'a göre dünyada sabit kalıcı ve değişmez olan birtakım varlıklar olmalıdır.
O bu değişmez sabit ve kalıcı varlıklara İdealar adını verir. Öyleyse Platon'a göre bilgi tikel olanın ve değişenin beş duyu yoluyla kazanılmış empirik bilgisi değil de değişmez ve tümel olanın akıl yoluyla kazanılan ezeli-ebedi bilgisidir.
Platon 'Gerçekliğin ne olduğu' 'Neyin gerçekten var olduğu' şeklindeki temel metafiziksel soruya gerçekliğin madde ya da dış dünyada değil de dış dünyadaki şeylerin İdealarında olduğu yanıtını vermiştir.
Demek ki bireysel nesnelerden oluşan ve bizim duyularımızla algıladığımız duyusal dünyayı incelediğimizde onda mutlak kalıcı durağan ve tutarlı hiçbir yön bulunmadığını ondaki herşeyin değişken ve göreli olduğunu görüyoruz.
 Platon'a göre böyle bir dünya gerçek değildir gerçekten var olamaz; o duyusal dünyanın yalnızca görünüşlerden meydana gelen bir dünya olduğunu savunur. Bu duyusal dünya şu masa şu heykel şu kitap gibi 'şu' diyerek gösterdiğimiz bireysel nesnelerden meydana gelmektedir. Bu dünyadaki nesneler değişen kendilerinde karşit yüklemleri barındıracak şekilde eksikli göreli bağımlı ve bileşik olan şeylerdir. Beş duyu yoluyla algılanan bu bireysel nesneler Platon'a göre gerçekten var değildir. Onlar değişmeyen mutlak ve kalıcı bir gerçekliğin yalnızca görünüşleridirler. Bu bireysel nesneler aynı anda hem gerçeklikten ve hem de yokluktan pay alırlar; bundan dolayıdır ki Platon'a göre onlar hem var ve hem de yokturlar ya da bugün var yarın yokturlar. Onlar varlığa gelir çesitli değişmelere maruz kalır ve ölüp giderler. Platon'a göre gerçekten varolan şeyler İdealardır ve İdealar duyusal dünyada söz konusu olan göreli bir durağanlığın ve anlaşilırlığın temel nedenidirler. İdealar duyusal dünyada hüküm süren değişmelerden etkilenmediği için onların içinde yaşadığımız görünüşler dünyasından ayrı ve bağımsız bir varoluşa sahip olmaları gerekir. Bizim kendilerini duyu-deneyi yoluyla değil de düşünce ve akıl yoluyla bildiğimiz bu İdealar kendilerine ait ayrı bir dünyada varolurlar. Platon'a göre İdealar sahip oldukları özellikleri hepsinin üstünde ve ötesinde bulunan İyi İdeasından alırlar. Devlet'te yer alan ünlü Güneş Benzetmesinde o duyusal dünya ile akılla anlaşilabilir dünya dolayısıyla da Güneşle İyi İdeası arasında bir analoji yapar ve mecazi bir anlatım içinde İyi İdeasını Güneşe benzetir. Buna göre nasıl ki duyusal dünyada güneş ışığıyla gözle görülen nesneleri aydınlatıyorsa aynı şekilde İyi İdeası da akılla anlaşilabilir dünyada İdeaları doğrulukla aydınlatır başka bir deyişle İdealara anlaşilabilirlik kazandırır. İyi İdeası bundan başka akılla anlaşilabilir nesnelerin varlık ve gerçekliklerinden sorumludur. İyi İdeası gerçek varlığın ötesindedir. Platon'a göre insan uzun yıllar matematiksel bilimlerle ve diyalektikle uğraştıktan sonra varlığın ve gerçekliğin kaynağı olan İyi İdeasını mistik bir tecrübeyle özel bir sezgiyle tanır. Çünkü İyi İdeası varlığın ötesinde olduktan başka insanın kavrayış gücünün sınırlarının da ötesindedir. İyi İdeasının kendisi tanımlanamaz söze dökülemez ve açıklanamaz fakat başka herşeyi açıklar. İnsan bu tür bir mistik tecrübeyi yaşadıktan sonra İdeaların İyi İdeasından pay almak suretiyle varlığa geldiklerini ve oldukları gibi olduklarını anlar. Şu halde Platon'un metafiziğinde İdealar varlıklarını ya da sahip oldukları temel özellikleri İyi İdeasına borçludurlar. Aynı ilişki İdealardan meydana gelen gerçek ve akılla anlaşilabilir dünya ile içinde yaşadığımız duyusal dünya arasında vardır. İçinde yaşadığımız duyusal dünyadaki şeyler her bakımdan değişseler bile bu dünyanın yine belli ölçüler içinde gerçek ve kalıcı olan yönleri vardır. Her bakımdan değişmeye uğrayan bu dünyada en azından birtakım matematiksel özellikler değişmeden aynı kalır. Örnegin bir masa şekli zamanın akışı içinde değişse de onun sergilediği 'dikdörtgen' olma temel özelligi değişmeden aynı kalır. Yine bir kutunun şekli zaman içinde değişir bununla birlikte onun sergilediği 'kare' ya da 'küp' olma özelligi değişmeden aynı kalır. İşte duyusal dünyadaki şeyler Platon'a göre İdealardan pay aldıkları ya da İdeaları taklit ettikleri için varolurlar ve duyusal dünyadaki gerçek ya da kalıcı ve değişmez yönler bu pay alma ilişkisi sayesinde söz konusu olur. Platon İdealardan meydana gelen akılla anlaşilabilir dünya ile duyusal dünya arasındaki bu ilişkiyi Parmenides adlı diyaloguyla Timaeos adlı diyalogunda açıklamaya çalisir. Buna göre pay alma İdeadan bir parçaya sahip olma anlamına gelmez. Bir İdea bu dünyadaki duyusal şeylerden her biri ondan bir parçaya sahip olacak şekilde parçaları olan bir şey değildir. Bir İdea bölünemez bir varlıktır. Yine duyusal şeyler İdealardan bu şekilde pay alıyor olsaydılar İdealar aktüel dünyada şeylerin parçaları olarak varolacak ve dolayısıyla bu dünyaya içkin olan varlıklar haline geleceklerdi. Oysa onlar bu dünyaya aşkın olup ayrı bir İdealar dünyasında varolurlar. Şu halde duyusal nesneler İdeaları gerçekte İdeaların kendileri olmaksızın İdealardan bir parçaya sahip olmadan örneklerler. Bununla birlikte İdealarla duyusal nesneler tümüyle farklılık gösteren iki ayrı kategoriden varlıklar oldukları için ikisi arasındaki ilişki ancak pay alma ilişkisi gibi gerçek niteliği hiçbir zaman tam olarak anlaşilamayan mecazi terimlerle ifade edilebilir. Çünkü İdealar ezeli-ebedi olan yani yaratılmamış ve yok edilemez olan zamanın ve mekanın dışındaki değişmez kavramsal varlıklardır. Oysa bu dünyadaki duyusal nesneler zaman ve mekanın içinde olup değişmeye uğrayan varlıklardır. İdealar değişmez olduklarına göre herhangi bir şey yapamaz ve dolayısıyla duyusal dünyadaki değişmeyi başlatamaz ya da bu değişmeye neden olamazlar. Bundan dolayı Platon'un metafiziğinde akılla anlaşilabilir dünya ile duyusal dünya arasındaki ilişkiyi sağlayacak içinde yaşadığımız dünyaya İdealar dünyasının belirli yönlerini aktaracak aktif bir güce ihtiyaç duyulur. Çünkü duyusal dünyadaki nesnelerle İdealar tümüyle ayrı kategoriden varlıklar oldukları için birbirleriyle kendi başlarına ilişki kuramazlar. Platon'un metafiziğinde işte duyusal dünyaya İdealar dünyasının belirli yönlerini aktaran bu aktif dış güç İdeaların saf formun değişmez dünyasıyla maddenin bütünüyle belirsiz olan dünyası arasındaki sınır çizgide bulunan Demiurgos'tur. Ona göre maddenin kendisi tümüyle belirsiz olup şekilden formdan yoksundur. Zaten belirli olsa ve bir şekli bulunsa bu İdeanın onda zaten bulunduğu anlamına gelecektir.Madde tanımlanamaz. Bununla birlikte tümüyle düzensiz olan madde form kazanmaya şekil almaya uygun bir yapıdadır. İşte hem akılla anlaşilabilir dünyanın ve maddi dünyanın dışında olan bir Tanrı olarak Demiurgos maddeye İdealar dünyasının özelliklerini akılla anlaşilabilir dünyanın formlarını yüklemek suretiyle düzenden yoksun belirsiz maddeye düzen ve form kazandırır. Demiurgos'un bu faaliyeti sonuçta duyusal dünyada İdeaların gölgelerinin ortaya çikisina yol açar. Kare üçgen ağırlık beyazlık v.b. İdeaların maddi dünyada ortaya çikan görüntüleridir soluk kopyalarıdır ve onlar maddi dünyaya sahip olduğu düzen ve belirliliği kazandıran temel ögelerdir. Şu halde maddi dünya sahip olduğu düzen ve belirliliği herşeyden önce İdealar dünyasına ve İdealar dünyasının yapısını ve formlarını maddeye aktaran Demiurgos'un faaliyetine borçludur. Biz duyusal dünyada çesitli zaman ve yerlerde var olan şeyleri Demiurgos formları maddeye yerleştirdiği için saptıyor ve tanımlayabiliyoruz. Bununla birlikte maddi dünya kendisine aktarılan formları koruyabilmek bakımından yetersiz olup mutlak bir değişme içindedir. Maddi dünya formları yalnızca belirli zaman dilimleri içinde koruyabilir. O sürekli bir akış hali içinde bulunduğuna göre formları alır ve daha sonra yitirir. Şu halde maddi dünyanın gerçek İdealar dünyasının ezeli-ebedi yönlerini Demiurgos'un faaliyeti sayesinde kazandığı ve bu yönleri sonsuz bir hareketler dizisi ve dolayısıyla değişme süreci içinde kaybettiği dikkate alındığında o ezeli-ebedi bir gerçekliğin zaman içinde hareket eden ve değişen gölgesi ya da kopyası olarak görülmek durumundadır. Öyleyse gerçekten var olan değişmez İdealar dünyasıdır. Demek ki Platon gerçek varlığı aynı şekilde tanımlamış olan ve bu varlığın akıl yoluyla bilinebileceğini söyleyerek duyuların bize gösterdiği bireysel nesnelerden oluşan duyusal dünyanın hiçbir şekilde var olmadığını bu dünyanın bir yanılsamadan başka bir şey olmadığını öne süren Parmenides'in tersine bir yandan gerçekten var olanın değişmez ezeli-ebedi olan ve akıl yoluyla bilinebilen İdealar dünyası olduğunu kabul ederken bir yandan da içinde yaşadığımız duyusal dünyanın belli şekiller içinde var olduğunu söylemekte ve görünüşleri İdealar aracılığıyla açıklamakta ve temellendirmektedir. Platon'un bu metafiziği 'Neyin gerçekten var olduğu' sorusunu yanıtladıktan başka insanın içinde yaşadığımız bu dünyadaki yeri ve gerçekten var olan İdealar dünyasıyla olan ilişkisi konusuna da bir açıklık getirir. İnsan felsefesi: Platon'un iki dünyalı metafiziği insanda her biri dikkatini söz konusu bu dünyalardan birine yöneltmiş olan iki temel bileşenin bulunduğunu ortaya koyar. İnsanın duyusal dünyaya yönelmiş duyusal dünyaya ait olan parçası bedenidir; yine aynı benzerin benzerini bilebileceği ancak aynı cinsten olanlar arasında bir ilişki bulunabileceği ilkesine göre insanın bir de gerçek varlığın dünyasına yönelmiş olup bu bağlamda İdealar dünyasının bir parçası olan ruhu vardır. İnsan ruhu Platon'a göre insandaki maddi olmayan ölümsüz parçadır. Bunlardan beden söz konusu olduğunda insan duyuları aracılığıyla duyusal dünyayla ilgili olarak güvenilmez malumatlar elde etmeye çalisir maddenin peşinden koşarak birtakım fiziki arzuları gerçekleştirmek ve tatmin sağlamak ister. Buna karşin ruhu ait olduğu dünyaya yönelmek ezeli-ebedi gerçeklikleri temaşa etmek arzusu içindedir. Öyleyse ruha düşen kendisini duyusal dünyanın sınırlamalarından bedeninin ve duyusal dünyanın oluşturduğu hapishaneden kurtarmak ve gerçek dünyayı temaşa etmek amacını gerçekleştirmeye çalismaktir. Bu ise insanın her ne kadar maddi koşullar içinde yaşayan birtakım fiziksel ihtiyaçları olan bir varlık olsa da bu maddi koşullara bağımlı olamayacağı yalnızca fiziksel ihtiyaçları tarafından belirlenemeyeceği anlamına gelir.
Platon a göre varlık tanımı



Platon’a göre iki ayrı dünya bulunmaktadır. Bunlardan birincisi “idea”larin evrenidir. İdea’lar düşünsel varlıklardır, nesnellik taşımazlar. Ancak gerçektirler. Her İdea’dan bir tane vardır. Hem tek hem de gerçek olan idea’ların bilgisi de tek ve gerçektir. Ancak idea’ları duyu organlarıyla kavramak olanaksızdır. Onlari bilgisine ancak akıl yolu ile ulaşabiliriz. Platon bu bilgilere “episteme”, “sophia” (gerçek bilgi) adını verir.Bu bilginin pesine düşen insan da gerçek bilginin dostu olan filo-sophia yani filzoftur.Gerçek bilgiyi sağlayan disiplinde felsefedir. İkinci evren ise şu an içinde yaşadığımız “fenomen”ler evrenidir. Fenomenler idea’ların gölgeleridir.

Fenomenler evreni nesneldir. Ancak gerçeklikten yoksundur. O bir yanılsamadır (İllizyondur). Sanal bir evrendir. İdea’ların fenomenler evreninde birden çok gölgesi yani yansımaları vardır. Gölgelerin hiç biri tam olarak idea’ları yansıtamazlar. Bir fenomen (gölge) idea’sına ne kadar benzerse o kadar o “şey” olur. Varlık dışı nitelik kazanır.Fenomenler duyu organları ile kavranırlar. Biz onlar hakkında bu yolla bilgi sahibi olabiliriz. Ancak bu bilgiler fenomenler evreni gibi “tek”likten ve “gerçek”likten yoksundurlar. Doxa (sani bilgisi) adını verdigi bu bilgilerin peşinde koşan ve ideaların farkında olmayan kişilere sani dostu anlamına gelen filo-dox adını kullanmıştır.

Platona göre insan ruh olarak idea’lar evreninde yaşar. Bu nedenle de idea’lar bilgilere ruh olarak sahiptir. Ancak insan zaman zaman bir beden içinde fenomenler evrenine ulaşabilmektedir.
Fenomenler dünyasında yaşarken idea’ları unutur. Fenomenlerin aldatıcı bilgileri peşine düşer. Filodox olur. İçlerinden bazıları ise idea’ların bilgisini akılları aracılığı ile anımsarlar ve gerçek bilgilerin peşine giderler. Filozof olurlar. O zaman kısaca, belirtmek gerekirse gerçek bilgiye sadece filozoflar ulaşabilmektedirler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder