27 Mart 2012 Salı

Ayrışmalar (2)

Bu sabah traş oluyordum, cildime yozlaşmış tozlardan ötürü bulaşan mikroplar sivilceye sebeb olmuş, sakallarımı zayıflatmıştı. Ne zaman sakalı özel bir şekilde kesilmiş insan görsem kendisiyle ilgili çelişkileri olduğundan daha çok, fazlaca boş vakti ve bu boş  zamanını üretimsiz geçirdiğini ya da zamanını dolu dolu, üretimle geçiren bir oyuncu, aktör  olduğunu düşünürüm.  Jilet gibi pürüzsüz kesilen ,Sinek kaydı yüzler traş olmanın zaman kaybetmeden yapılan tek yolu. Örnegin savasta, hayatta kalma mücadelesinde insanın ölmemek için çok fazla vakti yoktur. Hemen hızlıca iki dakikada traş olup hazır olmalısınızdır. Savaşın kiri sivilceden daha kötü etkiler bırakabilir yüzünüzde. Yoksa bir bombaya ya da bir kurşuna maruz kalabilir en kötüsü bir içtimaya geç kalıp öldüresiye dayak yiyebilirsiniz. Ekonomik sistemde sizden aynısını bekler. Tertemiz ve herhangi bir görüş sunmanızı beklemediği için ve de  sizin vaktinizin tamamını harcadığı için kenarda duran sakalınızı düzeltmeniz veya şekil vermeniz için gereken beş dakikaya da gözlerini dikmiştir. Özgürlüğün içerisinde özgürlüğün kendisini herşeyle bağdaştırabilme lüksüde vardır.
                Evden çıktım.  Trafikle karşılaştım bu sefer. İşe ulaşmak için yolda geçirilen sürede mesai olarak degerlendirilse ( ah keşke dediğinizi duyar gibiyim )insanların biraz olsun geçim sıkıntısı kesinlikle azalır. Kimileri bu konuda çok şanslı. İşi ve evi birbirine yakın olanlar hatta işine yürüyerek gidenler, en şanslıları kesinlikle onlar. Şu anki  işimle evimin arası toplam üç kilometre ama yinede araba ile işe gidip gelmem bir saatimi alıyor, kıskanmayın haklısınız bende biraz şanslı sayılırım. Avrupalı çalışanlar yurtdışı işlerinde çalışırken özellikle deniz aşırı işlerde bir ay çalışıp bir ay tatil yaparlar. Hatta onların mesaisi evin kapısından çıkınca başlar evin kapısından girene kadar devam eder. Diğerlerinin durumunu hiç söylemiyorum.İçler acısı kısaca.
                Ofise geldim. Daha önce babamı, dahil olduğu bir konudan hatırlarsınız. Yakın saymaya çalıştığı bir arkadaşının çiftlik kurduğundan bahsetti. Hemen aklıma daha çok para kazanma fikri olarak Dünyada soyu tükenmekte olan hayvanları yetiştirip satma fikri geldi. Az bulunan değerlidir. Soyu tükenmek üzere olanı siz düşünün. Mesela Bengal Kaplanı, güçlü ses duvarını yırtan kükreyişindeki ekoyu beslemek için günde en az yirmi beş kilo et vermeniz gerekir. Hem beslemek için nerden bulacaksınız. Hadi buldunuz elinizi verseniz kolunuzu yer bunlar.aman diyim.
                Sokağa çıktım, sigaraya yapılan zam geri alınmış; Neymiş efendim enflasyonu yükseltirmişmiş. Bu enflasyon satın alınan yenen bir şey değilki diye düşünenleri küçük bir sorguya alıyorum.Önceleri İktisadi hayatta mal değişimini kolaylaştırmak için daha dayanıklı olan altın kullanılmaya başlanmış. Ülkelerde zamanla altın stokları ve altın para hazırlama hızları yetmediği için altınların saklama yeri olan bankalar altın karşılıgında banknote ( banknot ) basmaya başlamışlar. sonraları bu işe devlet el atmış,  Bildiğiniz para basımına ise ülkenin elindeki altın miktarı ürettiği mal ve hizmete yetmedigi için gümüş vs gibi coklu metal sistemlerine geçilmiş. Şimdi ekonometri okumuş bir insan olarak Ülkemiz neye göre para basıyor bilmiyorum. Ayıplayın beni. Enflasyonda çok para basımından doğmuş bir kavram.  Yenmez yutulmaz para gibi ama bir günde zenginde eder fakirde. Tez parlayan ateşin alevi çabuk söneceği gibi enflasyonunda fitili hızlıca yanabilir, ekonomistleri uyarsak ne olur. Onların Karnı tok. Bugün dünyanın en pahalı şeyi nedir? Ne altın ne elmas. para'dır. Dünyanın hem en kolay hem en zor kazanılan bir unsurundaki bu dengesizlik, ormana gizlenmiş bir panter gibidir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder