28 Ekim 2011 Cuma

Ayrışmalar

Ayrışmalar (1)

                İnsanlar ikiye ayrılırlar demek istemiyorum.Kitap okuyanlar ve okumayanlar şeklinde çünkü hayatı boyunca her insan bir iki kitap okur, tabii şansı yaver gidipte okumasını öğrenebilmişse. Gerçekten okuyanlar ve diğerleri olarak kaba bir ayrım yapsak daha iyi olacak. Kabaca ayrıştırmaları severim,insanı üzerinde çok detaylı düşünmek zorunda bırakmazlar. Her gün doktorların başka başka açıklamalarını bir yerlerden duyupta saçma sapan otların,hapların,diyetlerin  peşinde koşan insanları hiç sevmem ama. Dedikodunun işlevi içinde resmiyet kazandığı tek nokta insanın hayatı üzerine yapılan günü geçmiş güncellemeler gibi. Gülünç geliyorlar bana.  Doktorlarda. İçinizde bir organınız üşütmeye görsün, ceplerine daha fazla para koymak için kanser ederler sizi, Bugün git her gün gel dünyası. Kabaca doktorlara da güvenmiyorum dedikodulara güvenilmemesi gerektiği gibi.
                Bu hayattan güven çekip gitmiştir çünkü. Azrail ölmeden önce bu dünyada en son güveni öldürmüştür. Buda aşkın kardeşi nefretin insanlar arasında daha çok dolaşmasına sebeb olmuştur.Bir gün aç susuz kalırım korkusundan insanlar önce aşkı sonrada birbirlerini öldürmeye başladılar. Ama Aşk bu hiç ölürmü, güvenin elinden tutarak beklemeye başladılar insanları, umutla.  Benim de elele tutuştuğum bir hayalim var sevgiyi saygıyı heyecanı  güvenide yaşıyoruz. Adına Aşk diyoruz kısaca. Bir gün insanların bizi anlayacağını uma uma. Bu sabah beş gibi yanına uzandım. Arkasını dönüktü. Omzundan tutup kendime doğru çevirmek istedim. O bana dönmek istemedi. Yatağın en ucunda yatıyordu. Dokunsam sanki aşağı düşecek kadar yakın. Burnumu boynuna dayadım. Vanilya kokularının doğduğu kaynağa. Sonra inceden bir rüzgar gibi esen tiz bir koku aldım. Vanilya ile yenebilecek bu dünyadaki en son şey. Sindirilmiş soğan. Biliyorum şimdi bunu okuyunca benimde midem kalktı. Ama insan aşkın kokusunu almışsa bir kez hiç bir şeyden midesi bulanmaz. Bana doğru niye dönmek istemediğini anlamıştım. Aklıma babamın söylediği biz söz geldi. Oğlum bak evlilikte ağız kokusu çok önemlidir hatta bugün boşanmaların 3te1i bu yüzdendir sen fırçalıyor musun dişlerini özellikle yatağa girmeden önce dedi.  Babalar böyledir işte, Bazen size otuzbeş yaşında  bile olsanız bir çocukmuşsunuz gibi anlattıklarını dinlettirir. Bilirsiniz içinizden çocuk olmadığını ama karşı çıkmazsınız. Babam bunları söylediğinde sadece ben değil agız kokusu yüzünden boşanmışlarda dinleseydi diye içimden geçirmiştim. Şimdi hayatınızın anlamlardan birini olan baba karakterini  çıkarıyorum bu yazıdan. Evet yataktayım. aklıma gelen düşüncelerden sonra önce biraz güldüm, sonra başladım şakır şakır ağlamaya. Seviyorum ben onun soğan kokulu ağzını da, kaçmasın istedim benden. Daha bir güçlü omzuna tutunup kendime doğru çevirdim. Kolunu başının üzerine doğru getirdiğinde, kolunun altına yerleştirdiğim başımdaki burnumu boynuna doğru uzattım. Bir delikten içeri vanilya diğerinde sogan, Hayatın anlamı işte bu aşka karışmaktır diyerek gözlerimi kapadım. Bir kaç gündür rüya görmüyordum. Ve sonra hayatımda ilk defa bir rüyayı ikinci kez gördüm. Şimdi tekrardan düşündüğümde aklıma geldi manası. Devasa kara bir trene elimdeki silahla ateş ediyordum.
                Hareket etmiyordu bu tren. Uzaklaşmıyordu benden. Herhangi bir kin veya nefret yoktu içimde. Şimdi anlıyorum, Kara Tren öfke duyduğum herşeydi. Ve ben ne kadar öfke duysam şeytan o kadar kalemimin içine girip bana aşkı yazdıracaktı. Aşkın ne olduğunu anlamayan insanlara çemkirtecekti. Düşlerimin yerini kablolardan geçen ısmarlama teknoloji ile alan zoraki rüyalardan korkuyorum.

07.10.2011-Altunizade Ofis.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder