30 Ekim 2011 Pazar

Mektup

Sevgili Furkan,

                Maa Meenn! Biliyor musun Ha geleceksin he geldin hadi bir gün gelirsin tekrar  diye site içerisinde 3 odalı büyük bir daireye geçtik.yo yo apartmanın kapısında bu sefer mekanik değil, dijital şifreleme sistemi var.  Diyelim şifreyi unuttun, seni tanıyor olsa bile soyunu sopunu sorgulayan güvenlikçiler burada hala mevcut. Dalmaçyalımız, Sky senin giderken bıraktığın kıyafetlerin içerisine dokuz tane encik doğurdu. Bu Doğumdan da Maria'nın biricik oğlu Gosha en karlı çıktı. İlkokul'daki  beğendiği  kızlara birer tanesini hediye etti, fiyakası tavan. Sky bize küsmesin diye iki yavrusunu verdirtmedikte, Gosha büyük olay çıkardı. Paramızı köpeklere harcamak yerine kendimize harcamamız daha doğru olurmuş. Bende ona dedimki parayı toprağa gömsen çürür bir bok olmaz, köpek pislese çiçekler açar dedim, nihayetinde Gosha'yı bizim bahçemizin daha çiçekli olmasına ikna ettim.
                Yeri gelmişken  Kazak topraklarına kar bu sene erken düştü, hele kayak yapmaya gittiğimiz Çimbulak dağının büründüğü beyaz örtüyü görsen, pike yavaş yavaş kalınlaşıyor. Sokaklar desen aynı, trafik desen günden güne yoğunlaşıyor. Her sokakta bir trafik kazası;  iki milyonluk nüfus nasıl sekiz şeritli yolları tıkayabiliyor, üstelik ehliyeti dokuz doğurarak alıyorlar hayret. Bilmiyorlar kullanmayı abisi; bizim İstanbul'a gelseler apışıp kalırlar.
                Burada doğanın temposuna inat eden bir hızlanmayla yaşanıyor günler. Saat takıyor musun hala? Oğlum ben sana, kendine saat alman gereksiz dedim, başkalarından gelen hediye saati kullanma demedim ki. Biliyorsun günümüzde köleliğe atılan ilk adım, kol saati takmakla başlar. Sözüm ona zamanın efendisi olabilmen istenir, düzenli bir hayatın olsun sisteme daha kolay adapte olup pürüz çıkarmayasın diyedir. Boşver şimdi zamanı, gelmişim altmışa beşe kalaya; Yazıların ne alemde? Cennetle Cehennem arasında gidip geliyor musun? Hadi ordan be Cennetmiş, Cehennemmiş. Bu dünya sırat köprüsüdür ayaklarının altında, bastıkça bir yerden bir yere gitmek istedikçe, ödemen gereken bedel canını acıtır. Ancak zamanla o acıların üstesinden gelip, öğrendikçe Cenneti de Cehennemi  de istediğin gibi yaşayabilirsin.  Bir taraftan saçlarımın kurumasını bekliyorum. Geçen günü Amerikadan yeni getirttiğim Harley'le Kapçıgay Gölüne düzenlenen bir gezinin liderliğini yaptım. Dümdüz ip gibi yol. Etrafında dikili bir agaç bile yok. Senle beraber gittiğimiz şu efsane göl var ya hani yağmur yağarken kayalıklardan girmiştik suya. Maria zar zor Gosha'yı sokmuştu .Sonrasında akümüz bitmişti müzik dinlemekten de güç bela o yagmurun altında zar zor çalıştırabilmiştik;ite kaka. Neyse Kapçıgaya geçen gidişimde Almasla karşılaştım.
                Alması hatırladın mı ? Şehrin orta yerine açtığım bara gelen iki tane fedainin patronu. Hani iki tane adam onca müziğe ve çıplaklığa rağmen karşılıklı iki masaya geçip oturmuş pervasızca içerken birbirlerini kesiyorlardı. Ondan sonrada ona buna bakarken birbirlerine silah çekip tavanlarımızı kurşun yağmuruna tutmuşlardı. Allahtan kimse yaralanmamıştı. Geçenlerde yine geldi bu adamlar, Bu gelişlerinde onlarla konuşmak istedim Kazakça bir şeyler geveleyip oturdular yine karşılıklı iki masaya. bir güzel içip sonrasında bara doğru ateş açtılar. Güzelim içki şişeleri de  bardaklar da...  Senin anlayacağın yine kıyamet koptu, sırat köprüsü ayaklarımın altında. Sordum soruşturdum Bu gelen adamlar Kara Almasın adamlarıymışlar. Şehrin aşağısındaymış mekanı. Belli ki biraz ayaklarımın altı kanayacaktı. Atladım cadillaca yine bütün ışıklarda kadınlardan bir sürü kartvizit toplaya toplaya Kara'nın oturduğu alt mahalleye geldim. Dar ,kara kuru bir sokak. Girişte bir minibüsle iki tane lüx araba yalu kapatmıştı. Köşede bekleyen adamlar sigara içiyorlardı, daha bana ses edemeden ben soluğu apartmanın kapısında aldım. İki tane dayı bekliyordu, biri bizim bara gelen Kıyma. Onlara dedim ki ''tez karayı görügerek , ehemdir tez tez'' , kapının koluna tam yeltenecektim ki herhalde suratımdaki ifadeden korkmuş olan Kıyma kapıyı açtı. İçeride lüx bir salon, pahalı mobilyalar, neon ışıklandırmalar. ve barı dağıtan diğer dağ gibi adam.  ''Tez tez'' dedim iki göz işareti yaparak diğeri arkamdan bişiler sölediysede duymadım. Demirden üzerine bolca sim yedirilmiş içerideki diğer kapıyı açtı.          
                Kara Almas kaşımda oturuyordu. Cidden kara kuru cılız bir adam. Diken gibi havaya dikilmiş saçlarından alnına ter damlıyor, gözlerinden vahşi bir eğlence okunuyordu. Masası yekpare camdan, önündeki sıralı koltuklarda bikinili kızlar.cilveleşmeler, kahkahalar. Benim geldiğimi anlayınca kızlara bir göz işareti yapıp odadan çıkardı. Yaban eldeki Türk'lerle fazlaca iş yaptığından olsa gerek Türkçe'yi biraz biliyordu.  Bana sert bir bakış atarak ''Hayrola'' dedi.  Koltuklarını kabarta kabarta kasıla kasıla patlayacak gibiydi. ''Aga sana çok önemli söyleşim var''. Heyecan,  boynumdan girip kalbimde patlayıp paçalarıma süzülüyordu, ne olacaksa olacaktı artık. Buraya kadar gelmiş olmam bile yeterli gelmeliydi. ''Söyle türük adın ne?'' . ''Aga boşver  kağzır benim adımı sen önce şu kapıda bekleyen iki adam varya'' diyordum sözümü kesti;  ''he onlar benim kollarımdır kop jaksi silah atarlar hee.. hayrola?'' diye pis pis sırıttı. Duraksamadan söyledim:  ''Onları tez kovmalısın bunlar güvenilecek balalar degil''.  Lafı nereye getireceğimi anlayamadığından olsa gerek iyice meraklanarak ''hayrola'' dedi.  ''Bu adamlar varya, senin bu silahtarların, cigitlerin geçen günü benim bara keldiler bir saat birbirlerini bakış attıktan sonra ateş açtılar ama onca kalabalıkta bırak birbirlerini kimseyi vuramadılar; iki sarjör kurşun,  boşuna harcadılar. Kağzır sen şimdi bu balalara halay güvenesin''  diye sıraladım. Kara Almas Durdu. Düşündü, düşündü düşündü. .  Sen jaksi cigitsen men seni tuttim dedi. Müsadenizle aga diyip arkama bakmadan çıktım, çıkarkende çocuklara dedim almas şimdi sizi çağırıyor diye.
                Ertesi gün bizim bara gittim. Barın açılmasına iki saat kala barın önüne iki minibüs yanaştı. Birinden sekiz tane adam çıktı; merdivenler tavan aplikleri bardaklar içkiler... ''cigitler kalaysınız'' dedim Kara Almas'ın selamı var dediler, iki saatte tavanları, barı hazır ettiler. Sonrasında mekanıma geldi Kara, sohbet iyice koyulaştı, sokak dövüşü ve yarışı ile ilgileniyormuş. Mavi Ceketliler kendi işlerine çokça müdahil olunca ek gelir getirsin diye, sözüm ona burada diğerlerine yem olmamam için  beni himayesi altına almak istemiş. Eh bunun bedelini ben değil o ödeyince kafası karışmış. Şimdi arada bir buluşuruz oğlunu, yarışırken bir kazada kaybetmiş; çiftlik almış kendine devlete süt satıyormuş karanlık günlerini geride bırakmış.
                Dedim ya araba yarışlarında Oğlunu kaybetmiş, haberi yokmuş onunda direksiyon tuttuğundan. Şimdi yemin etmiş arabaya binmiyor bir daha. Kanına girdim; motor binmesini öğrettim, Harley aldırdım kendisine. Ona gittiğim günü hiç unutamamış ben cehennemdim sen bana nerden nasıl geldin hiç anlamadım dedi. Ben hiç bir yerden gelmedim, öle geziyordum sırat köprüsünde ayaklarımı ellerime sen aldırdın dedim. Yine bir şey anlamadı.
                 Saçlarım kurudu sayılır, belime kadar indiler artık. Facebook'a baktın mı? Yeni şeyler var, arada bir kontrol et.
                                               Ferdi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder